İlteffeti’s-sâku bi’s-sâk [141]
Ahiretin ilk, dünyanın son şiddeti insana geldiğinde sözü şu olur: Bacaklar birbirine dolandı. Şu şekilde de söylenir: Bacakları birbirine dolandı. Bacakları yapışmış/birbirine geçmiş kadına "leffa/şişman" dendiği gibi. [142] ... Bacakları birbirine dolanır. Ölümün sıkıntı ve korkusu anında insan, bacaklarının üzerine yığılır ve kaçamaz. Katade, "ayakları ölür ve onu taşıyamaz; oysa ki daha önce diri bir şekilde onların üzerinde duruyordu" demiştir. "Sak" şiddetle ilgili bir deyim olması hasebiyle dünyadan ayrılmanın şiddetiyle ahireti karşılamanın şiddetinin birleştiği zaman (anlamında olduğu) söylenmiştir. Said b. Müseyyeb: Onlar ölünün kefene bürünen bacaklarıdır demiştir. [143] ... İbn-i Abbas şöyle demiştir: Yani dünya günlerinden son günün şiddeti ile ahiret günlerinden ilk günün şiddeti birbirine dolandı/geçti. Veki', Beşir b. Muhacir'den Hasan'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bacakların birbirine dolanması ikisinin kefende bir araya gelmesidir. [144] ... Dünyanın son şiddetinin ahiretin ilk şiddetiyle birleşmesi. "Sak"ı olayın şiddetini kasdettiklerinde ve korkunçluğunu bildirdiklerinde zikrederler... [145] Lafzen, "ayaklar ayaklara dolaşmakta" - "yaşanmakta olan hayatın, ömrün son demiyle birleşmesinden doğan sıkıntıyı" gösteren deyimsel bir ifade[146], Zemahşeri tarafından işaret edildiği gibi, sak (lafzen, "baldır"), çoğu zaman mecazi olarak "zorluk", "sıkıntı", "şiddet" (şiddeh) anlamında kullanılır; meşhur kameti’l-harbu ale's-sak" savaş şiddetle başladı" ifadesi, bunun bir örneğidir. [147] Müfessirlerden bazıları "sak" kelimesini lügat manasında almışlardır. Onlara göre bundan kastolunan "ölüm zamanı bacakların kuruyarak birbirine yapışmasıdır". Bazıları da bunu bir deyim olarak anlamışlardır. O zaman manası çok zorluk, şiddet ve musibet anlamlarına gelir. Yani, birincisi bu dünyadaki herşeyden ayrılma musibeti, ikincisi öte dünyada bir suçlu olarak yakalanma musibetidir. Her kafir, fasık, facir ve münafık bununla karşı karşıya kalacaktır. [148] Anlaşıldığı kadarıyla Araplar "bacakların birbirine dolanması" deyimini belli bir tehlike karşısında duyulan korku, sıkıntı ve heyecan anlamında kullanmışlardır. Bu deyim meallerimize şu şekilde yansımıştır: Elmalı : Ve dolaşır el ayak, bacağa bacak. Çantay: Bacak da bacağa dolaştı mı? Kımıldanmayacak bir hale geldiği, yahud dünyadan ayrılış derdiyle ahirete yöneliş elemi birbiriyle çarpıştığı zaman.[149] D.İ.B., Atay: Bacaklar birbirine dolaşır. Bilmen: Ve bacak da bacağa dolaşmış olacaktır. Yavuz: (ölümün şiddetinden de) bacak bacağa dolanmıştır. Davudoğlu, Koçyiğit: bacak, bacağa dolaşır. Ateş, T.D.V, Varol: Ve bacak bacağa dolaşır. Bulaç: (Ölüm korkusunda) ayaklar da birbirine (ayak ayağa) dolaştığında. Y. Öztürk: Dolaşmıştır el-ayak / kol-bacak. A. Öztürk: Bacak bacağa dolaştığı (zaman). Hizmetli: Bacakları birbirine dolaşır. Piriş: Bacaklarından can çekilmiş. Yapılan bu tercümeler arasında bizce en doğrusu Elmalı ve Y. Öztürk'ünkidir. Çünkü Türkçe'de sıkıntı, zorluk ve tehlike anlamında kullanılan deyimlerden birisi de "eli ayağı birbirine dolaşmak"tır. Her ne kadar ayetin metninde "el" lafzı geçmiyorsa da kanaatimizce Türkçesi'nde bunu kullanmanın herhangi bir sakıncası yoktur. Çünkü Arapça aslını en güzel ifade eden karşılık budur. Dolayısıyla biz bu deyimin tercümeleri için Elmalı ve Y. Öztürk'ü de referans kabul ederek şu önerilerde bulunuyoruz: - Ve dolaşır el-ayak, bacağa bacak. (Elmalı) - Dolaşmıştır el-ayak/kol bacak. (Y. Öztürk) - Eli ayağı birbirine dolaştı, vb. Örnek: Eli ayağı birbirine dolaşır/dolaştı.
16.02.2009 tarihinden beri 3844 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 09:19